11 Temmuz 2010 Pazar

Madem ki denize varmaya gücün yetiyor, bir çiğ tanesine koşmak neden ?

Mantıku't - Tayr / Kuşların Diliyle

Kitaptan bir parça:

4724 beyitten oluşan mesnevi tarzında yazılmış bu eserde Feridü'd-din Attâr, insanın hakikati bulma çabasını anlatır. Hakikat yolunun yolcuları kuşlarla simgelenmiştir, her biri ayrı bir insan karakterini temsil eder. Hüdhüd kuşu, bu kuşların önderidir. Aradıkları 'Simurg' adlı efsanevi kuş ise, Allah'ın zuhur edip aşikar olmasıdır. Başlangıçta Simurg'a kavuşmak isteyen kuşlardan kimi yola çıkmak istemez, kimi ise yarı yolda vazgeçer ya da yolun güçlüklerine dayanamayıp ölür. Vahdet-i Vücud'a ulaşanlar ise, 'Halkın Hakk'ın zuhuru, Hakk'ın halkın bütünü olduğunu' idrak edecektir.

Türkçeleştirilmiş ve tek tek beyitler halinde yazılmış bu eserin en başında kuşlar bir bir Hüdhüd kuşunun yanına gelerek ya kendilerini çok beğendikleri için veyahut kendilerini 'layık' görmedikleri için Simurg'a gidemeyeceklerini anlatıyorlar. En çok beğendiğim 'Tavusun Hikayesi' oldu, paylaşmak istiyorum...

~~~

Tavusun Hikayesi

Sonra sırmalarla bezenmiş tavus geldi meydana.

Kanadının her tüyünde yüzlerce değil, binlerce nakış vardı.

Bir gelin gibi cilvelenmeye, nazlanmaya başladı. Kanadının her tüyü cilveler göstermeye başladı.

Dedi ki: "Gayb nakkaşı / Yüce Allah beni bezeyeli, Çinli ressamların el parmakları kesildi.

Gerçi ben kuşların Cebrâiliyim, ancak başımdan hoş olmayan bir kaza geçti.

Bir yerde çirkin yılan benimle dost oldu, bu yüzden horlukla cennetten sürüldüm.

Benim halvet bucağımı değiştirdiklerinde, ayak bileğimdeki zayıflık ayak bağım oldu.

Şimdi ise beni bu karanlık yerden cennete götürecek bir rehber istiyorum.

Ben padişaha ulaşacak adam değilim, kapıcısına erişeyim bu bana yeter.

Simurg'la benim ne işim olabilir ki? Benim yerim yüce cennet olsun yeter.

Benim dünyada başka bir işim yok, yeter ki tekrar cennete yol bulabileyim."

~~~

Hüdhüd ona şöyle dedi: "Ey kendi yaptığı yüzünden yolunu kaybetmiş kuş ! Kim padişahtan bir ev isterse,

Söyle bakalım, ona yakın olmak o eve sahip olmaktan daha iyi değil midir ? Ev, o sultanın huzurunda olmaktan daha mı iyidir ?

Hevesle dolu olan cennet, nefsin yurdudur. Gönül evi ise ancak doğruluk makamıdır.

Hakk'ın dergâhı yüce bir denizdir. Orada 'naîm cennetleri' küçücük bir katredir.

Denizi olanın zaten katresi var. Denizden gayrı ne varsa, hayalden ibarettir.

Madem ki denize varmaya gücün yetiyor, bir çiğ tanesine koşmak neden ?

Güneşe sırlarını açabilecek olan kimse, nasıl olur da bir zerreden geri kalabilir ?

Küll olanın cüzle işi ne ? Can olanın uzuvla işi ne ?

Eğer sen küll bir adam isen, küllü gör, küllü iste. Küll ol, küll kesil, küllü seç.

~~~

"Ben padişaha ulaşacak adam değilim, kapıcısına erişeyim bu bana yeter.

Simurg'la benim ne işim olabilir ki? Benim yerim yüce cennet olsun yeter."

Tavus böyle diyor mazeretini dile getirirken.. Denize ulaşmama gerek yok deyip tek bir damlaya tamam diyen biri gibi 'Allah'a zaten ulaşamam, cennet bana yeter' diyen kişinin seçimi ne kadar doğrudur ?

'Layık' olmadığını söyleyip 'cennet'i isteyen kendinden başka kimi kandırabilir ki ?

Denizi gören birinin, sırf bencilliğinden tek bir damlayla yetinmesi akıl kârı mıdır ?

'Çok' için içinde yer olanın aza kanaat etmesi aptallık değil midir ?

Küll olanın küllü istemesi 'hak' değil midir ?

Rabbim 'çok'luğumuzu 'az'larla yetindirmiyor ve yetindirmesin inşallah, çok gördüğümüz azları da bir bir hayatımızdan uzaklaştırıyor elhamdülillah..

Güvenimiz sonsuz, gönlümüz mutmain çok şükür..

Öyle işte..

Sude'

14 Haziran 2010 Pazartesi

Kırmadan..

Önce tek bir şey.
Tek bir kişi.
Sonra çok.
Büyük.
İçimi ısıtan.
Belki de ikinci aile desem haklarını yiyeceğim birileri, Düşün Taşın Derneği.

Önce hayal.
Beklentiler.
Sonra gerçek.
Büyük.
Hem de kimseyi kırmadan.
Tüm stat senin için gelmiş gibi hissetmek, Guinness hissetmese de.

Önce sevmek.
İnanmak.
Sonra vazgeçmemek.
Büyük.
Birilerinden bir’tanesinin gözünde gördüğün tek bir damla gözyaşı için bile saatlerce ağlamak.
Çok.

Önce hüzün.
İnceden.
Sonra huzur.
Büyük.
Hüzün; çünkü bildiklerimizi bilmediler, hissettiklerimizi hissedemediler diye.
Huzur; çünkü her şeye rağmen ‘biz’ diye, ‘Düşün Taşın’ diye.
İyi ki.
Çok.
Şükür.

12 Nisan 2010 Pazartesi

Daha çok yerimiz var..! (:

Uzun, çok uzun zamandır kurduğum bir hayal vardı ve artık paylaşmanın vakti geldi..
Artık buradayım..! (:

Okuldaki dersten sinemadaki filme; vapurda çay keyfinden dostlarla iki çift güzel söze, bir kaç kareye..
Bir de hayata bu taraftan bakın bakalım, bir de 'ben'cesini görün;
Sudece bir şeyler işte.. (:

Yazmak güzel şey. Kendimi bildim bileli kalem elimde, küçükken resim içinmiş büyümüşüm yazmaya başlamışım.
Büyümüş müyüm?
Onu bilmem ama yazmışım bunu biliyorum.
Küçükken elime gökkuşağı renginde kalemlerimi alır, uçsuz bucaksız yerler çizerdim. Kağıdım dünyamdı. Gökyüzü hep masmaviydi, yeryüzüyse hep yemyeşil. Bir ev çizerdim bir köşesine dünyamın, küçücük olurdu. Hiçbir yere sığmayan gönlüm o eve sığardı benim. Bir nehir çizerdim sonra gökyüzümle aynı renkte, sanki yeryüzüne akmış gibi olurdu mavisi.
Şimdi elimde tek bir kalem var, hayalimde çiziyorum her birini artık..
Şimdi yazarak anlatıyorum ve hepinizi hayalime davet ediyorum.

Gelip, görüp, o küçük eve benimle beraber sığabilenler zaten biliyorlar ama bilmeyenlere sesleniyorum;
Daha çok yerimiz var..! (: